top of page
  • alerhukukdanismanl

ADLI TIP KURUMU FIZIK-TRAFIK İHTISAS DAIRELERI HEYETININ DÜZENLEDIĞI RAPORLARIN HUKUKİ NİTELİĞİ




Bilindiği gibi 2569 sayılı Adli Tıp Kanunu’nun adı 02.07.2018 tarihli 703 sayılı KHK ile “Adli Tıp Kurumu ile ilgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun” olarak değiştirilmiş, 2569 sayılı Kanunun tüme yakın maddeleri ve bu Kanuna göre yürürlüğe konan Yönetmeliklerin yasal dayanağı olan

Kanunun 36. maddesi, 703 sayılı KHK. nin 61/f maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.

Dolayısıyla Adli Tıp Kanunu Uygulama Yönetmeliği de 02.07.2018 tarihinde

yürürlükten kalkmış bulunmaktadır. Mülga Yönetmeliğin “Adlî Tıp Genel Kurulunun Çalışma Usullerine Ait Genel Hükümlerin” açıklandığı “23.ı” maddesinde;“ Fizik ihtisas dairesi adlî belge inceleme şubesi ve trafik ihtisas dairesinin işleri Adlî Tıp Genel Kurulunda incelemeye alınmaz. Bu dairelerden birinin raporu ile diğer bir bilirkişi raporu arasında çelişki varsa, mahkeme veya Cumhuriyet savcılıklarınca gerekçesi belirtilmek suretiyle ihtisas dairesi en az yedi uzmanın katılımıyla rapor hazırlar.

Bu rapora daha önceki raporda imzası bulunan uzmanların, ihtisas dairesindeki

görevi devam ettiği sürece, katılımı zorunludur. …kararlar oy çokluğu ile alınır. Eşitlik halinde daire başkanının bulunduğu taraf oy çokluğu sağlamış sayılır…” denilmekte idi. 2959 sayılı Adli Tıp Kanunun 23. maddesi ve bu maddeye dayalı olarak çıkarılan Uygulama Yönetmeliğinin 02.07.2018 tarihli 703 sayılı KHK ile yürürlükten kalkması sonucu ortaya çıkan yasal boşluk, 15.07.2018 tarihli 4 sayılı “Bakanlıklara Bağlı İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar ile Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkındaki” Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile doldurulmuştur.

Anılan Kararnamenin 1. Bölümünün 1. maddesinde; “Bu Bölümün amacı, Adli Tıp Kurumunun kuruluş, görev ve yetkilerine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” şeklinde açıklanmıştır.


Kararnamenin “Adli Tıp Üst Kurullarının” görevlerinin açıklandığı 16. Maddesinde Adli Tıp Üst Kurullarının görevleri ise şu şekilde sıralanmıştır.

MADDE 16 –

(1) Adlî Tıp Üst Kurulları;

a) Adlî tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmayıp sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri,

b) Adlî tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri,

c) Adlî tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,

ç) Adlî tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,

d) Adlî tıp ihtisas kurulları ile Adlî Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri, konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara bağlar.


(2) Fizik İhtisas Dairesi ve Trafik İhtisas Dairesinin raporları Adlî Tıp Üst Kurullarında incelemeye alınamaz. Bu dairelerden birinin verdiği raporlar ile diğer bilirkişi raporları arasında çelişki bulunması hâlinde mahkeme veya Cumhuriyet savcılıklarınca gerekçesi belirtilmek suretiyle

talep edilmesi üzerine raporlar, ilgili ihtisas dairesinin en az yedi uzmanının katılımı ile oluşan genişletilmiş uzmanlar heyetince incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. Kararlar katılanların oy çokluğuyla alınır, eşitlik hâlinde başkanın bulunduğu taraf oy çokluğunu

sağlamış olur...

(3) Fizik ve Trafik İhtisas Dairelerinin genişletilmiş uzmanlar heyetinin çalışma usul ve esasları yönetmelikle düzenlenir…”

Maddenin 3. Fıkrasında sözü edilen “Fizik ve Trafik İhtisas Dairelerinin Genişletilmiş Uzmanlar Heyetinin Çalışma Usul ve Esaslarını” açıklayan Yönetmelik, aradan 2,5 yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen bugüne değin çıkarılabilmiş değildir.


Bu nedenle Fizik ve Trafik İhtisas Dairelerinin Genişletilmiş Uzmanlar Heyetince düzenlenen raporlarda, mülga Yönetmelik hükümlerine dayalı olarak rapor düzenlenme şekli halen de sürdürülmektedir…



Diğer yandan, Mülga “Adli Tıp Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin “23.ı” maddesinde, genişletilmiş uzmanlar heyetine önceki raporu düzenleyen uzmanların katılması zorunlu kılınmış iken, 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 16.2.maddesinde, Adli Tıp Kurumu Fizik veya Trafik İhtisas Dairesi Genişletilmiş Uzmanlar Heyetine ilk raporu düzenleyen uzmanların da zorunlu olarak katılacaklarına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Dolayısıyla, Adli Tıp Kurumu Fizik veya Trafik İhtisas Dairesinde görevli olan ve ilk bilirkişi raporunu düzenleyen uzmanların Genişletilmiş Uzmanlar Heyetinde de yer almalarına ilişkin Yönetmelikten kaynaklı zorunluluk, 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 16/2. maddesi ile

ortadan kaldırılmış bulunmaktadır.

Buna rağmen 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 16/2. Maddesine aykırı olarak, mülga Yönetmelikte yazılı “…Bu rapora daha önceki raporda imzası bulunan uzmanların, ihtisas dairesindeki görevi devam ettiği sürece, katılımı zorunludur …” gerekçesine dayanılarak ilk raporda görüşlerini açıklayan uzmanların genişletilmiş uzmanlar heyetinde yer aldıkları ve genelde önceden açıkladıkları görüşlerini muhafaza ettikleri emsal raporlarında görülmektedir.

Bilindiği gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılan Kanunların gerek genel ve gerekse her bir maddeye ilişkin özel gerekçesi yazılıp yayınlanmasına rağmen, Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde, böylesi bir yasal zorunluluk olmadığı için gerek genel ve gerekse madde gerekçeleri hakkında bilgi sahibi olunamamaktadır.

Bu nedenle, 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 16/2. maddesinde yazılı “…Fizik İhtisas Dairesi ve Trafik İhtisas Dairesinin raporları Adlî Tıp Üst Kurullarında incelemeye alınamaz. Bu dairelerden birinin verdiği raporlar ile diğer bilirkişi raporları arasında çelişki bulunması hâlinde mahkeme veya Cumhuriyet savcılıklarınca gerekçesi belirtilmek suretiyle talep edilmesi üzerine raporlar, ilgili ihtisas dairesinin en az yedi uzmanının katılımı ile oluşan genişletilmiş uzmanlar heyetince incelenir ve kesin olarak karara bağlanır...” şeklindeki düzenlemenin ne anlama geleceği konusunda uygulamada farklı değerlendirmeler yapılmaktadır. Konu ile ilgili emsal nitelikte sayılabilecek Yargıtay 12. H.D. sinin 24.10.2019 tarih ve 2019/12233 E. ve 2019/15607 K. sayılı kararında Yüksek Daire; “…15.7.2018 tarih ve 4 Sayılı Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar İle Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 16/2. maddesi gereğince; Fizik İhtisas Dairesi ve Trafik İhtisas Dairesi’nin raporları Adlî Tıp Üst Kurullarında incelemeye alınamaz. Bu dairelerden birinin verdiği raporlar ile diğer bilirkişi raporları arasında çelişki bulunması halinde mahkeme veya Cumhuriyet savcılıklarınca gerekçesi belirtilmek suretiyle talep edilmesi üzerine raporlar, ilgili ihtisas dairesinin en az yedi uzmanının katılımı ile oluşan genişletilmiş uzmanlar heyetince incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. Buna göre, ... 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin beraat kararının dayanağı olan 08.10.2018 tarihli bilirkişi raporunun ATK Genişletilmiş Uzmanlar Kurulu’nca düzenlenmiş olup, yukarıda yazılı kararname gereğince kesin nitelikte olduğundan, gelinen aşama itibariyle Dairemizce nazara alınması gerektiği tabiidir. ... 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin beraat kararının, Dairemizin onama ilamından sonra kesinleştiği ve takibe dayanak bonodaki imzanın borçluya ait olduğunun kesin olarak belirlendiği görülmekle, Dairemizin onama ilamının borçlu lehine usuli kazanılmış hak oluşturmayacağı da nazara alınarak, imza itirazının reddi gerekirken kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsiz olduğundan alacaklının karar düzeltme talebinin kabulü gerekmiştir…” şeklindeki gerekçeler ile daha önce verilen Onama kararı kaldırılarak yerel Mahkeme kararı bozulmuştur. Görüldüğü gibi Yüksek Daire, ATK. Fizik İhtisas Dairesi Genişletilmiş Uzmanlar Heyeti tarafından verilen raporların “kesin nitelikte” olduğunu, bu nedenle gerek yerel Ceza ve Hukuk Mahkemelerini gerek Bölge Adliye Mahkemelerini ve gerekse Yargıtay’ı bağlayacağını kabul etmiş bulunmaktadır… Kişisel görüşümüze göre, 15.07.2018 tarihli 4 sayılı “Bakanlıklara Bağlı ilgili, ilişkili Kurum ve Kuruluşlar ile Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkındaki” Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 16.2 maddesinde böylesi bir yasal düzenleme yapılmasının asıl nedeni, gerek Fizik İhtisas Dairesi ve gerekse Trafik İhtisas Dairesinde görevli uzmanların tıp doktorluğu dışında makine, inşaat vb. mühendislik dallarından yetişmiş olmaları ve bu uzmanlar tarafından hazırlanan raporlar hakkında tıp doktorları olan diğer ihtisas dairesi uzmanlarının üst kurullarda görüş bildirmeye yeterli bilgi ve deneyime sahip olamamalarıdır.

Açıklanan nedenle maddeye “kesin olarak karar bağlanır” şeklinde bir ifade eklenerek Fizik İhtisas Dairesi ve Trafik İhtisas Dairesinde görevli bilirkişiler tarafından düzenlenen raporlara karşı itiraz yoluyla ATK Üst Kurullarına gidilebilmesinin önü kapatılmıştır…


Diğer yandan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının değişik 104/17. maddesinde: “…Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir…” denilerek, Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile hangi konularda Kararname düzenlenebileceği açıklandıktan sonra, Kararname ile Kanun hükümleri arasında fark olması halinde Kanun hükümlerinin öncelikle uygulanacağı aynı maddede açıkça bildirilmiştir… Bilindiği gibi HMK. sisteminde deliller, “kesin ve taktiri deliller” olarak iki ana gruba ayrılmaktadır. Kesin deliller “senet, kesin hüküm, ikrar, yemin” olarak tanımlanır iken, “tanık anlatımı, keşif, bilirkişi incelemesi, uzman görüşü” ise “taktiri deliller” olarak kabul edilmektedir.

HMK.m.198 de “Kanuni istisnalar (senet, kesin hüküm, ikrar, yemin) dışında Hakim delilleri serbestçe değerlendirir…” denildikten sonra, HMK.m.282.de ise özel olarak “Hakim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir…” denilerek, hakimin taktiri delilleri serbestçe değerlendirme yetkisi bulunduğu ve bu yetkiye dayalı olarak delilleri serbestçe değerlendirmesi gerektiği açıkça vurgulanmıştır 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda böylesi açık hükümlerinin varlığına rağmen, 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 16.2. maddesinde yazılı şekilde Adli Tıp Kurumu Fizik veya Trafik İhtisas Daireleri Genişletilmiş Uzmanlar Heyetince verilen bilirkişi raporunun kesin nitelikte olduğu ve gerek mahkemeyi ve gerekse diğer yargı mercilerini bağladığı kabul edildiğinde, HMK. nun 198. ve 282. maddelerinde yazılı “hakim delilleri ve bu arada bilirkişi raporlarını serbestçe değerlendirir” şeklindeki kanun hükümleri anılan Kararname hükmü ile uygulanama hale gelecek ve 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 16.2. maddesi, Anayasamızın 104/17. maddesine aykırı olarak HMK. nun açıklanan maddelerinin önüne geçmiş olacaktır… Buna bağlı olarak, kişilerin HMK.m.28 de yazılı “hukuki dinlenme hakkı” kapsamı içinde yer alan “açıklama ve ispat hakları” ortadan kalkacak, yine buna bağlı olarak Anayasamızın 36. maddesinde yazılı “iddia ve savunma hakkı” fiilen kullanılamayacak, kesin nitelikte olduğu kabul edilen Adli Tıp Kurumu Fizik veya Trafik İhtisas Daireleri Genişletilmiş Uzmanlar Heyetince düzenlenen bilirkişi raporuna dayalı olarak verilen mahkeme kararlarına karşı İstinaf yargı yoluna ve temyiz yargı yoluna başvurulsa dahi sonuç alınamayacaktır…

Sonuçta, Adli Tıp Kurumu Fizik veya Trafik İhtisas Dairesi Genişletilmiş Uzmanlar Heyetince verilen bilirkişi raporları HMK. sisteminde “taktiri delil” olması gerekir iken Anayasamızın 104/17 maddesine aykırı olarak “kesin deliller” arasına girecektir. Konu ile ilgili emsal nitelikte bir karar olarak sayılabilecek 17.02.2021 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan T.C. Anayasa Mahkemesinin 19.11.2020 tarihli, 2018/2075 Başvuru Numaralı kararında yazılı; “26. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımdan aynı koşullara tabi tutulması, taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması ve yargılamaya etkin sağlanması anlamına gelir. (Yaşasın Aslan B. N: 2013/1134, 16.05.2013 p 32) 27, Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcı olan çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bulunla ilgili görüş bildirebilme imkanı vermektedir. Bu çerçevede başvuranların bilirkişi raporuna itiraz edememesi ya da deliller ile ilgili görüş bildirmelerine fırsat verilmemesi çelişmeli yargılama hakkının ihlali olarak değerlendirilebilmektedir…” Şeklindeki gerekçelerle “bilirkişi raporlarına itiraz edilememesi” halinde Anayasa’nın 36. Maddesinde güvence altına alınan “adil yargılama

hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği…” sonucuna varılmıştır. Açıkladığımız gerekçeler ile Yargıtay 12. H.D. sinin 24.10.2019 tarih ve 2019/12233 E. ve 2019/15067 K. sayılı Kararında benimsenen görüş ve kabul, diğer mahkemeler tarafından da kabul edildiği taktirde, başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. Maddesinde yazılı “herkes, adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklindeki ve Anayasamızın 36. maddesinde düzenlenen “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir…” şeklindeki Anayasal güvenceler altına alınmış hak ihlalleri ve de buna bağlı olarak ileride giderilmesi olanaksız maddi ve manevi kayıplar ortaya çıkabilecektir.

Mahkemelerce ATK. Fizik veya Trafik İhtisas Dairesi Genişletilmiş Uzmanlar Heyetince Düzenlenen bilirkişi raporlarının kesin nitelikte olduğunun kabulü ile verilen kararlara karşı da İstinaf Kanun Yoluna ve Temyiz Kanun yoluna başvurması halinde dahi olumlu bir sonuç alınamayacaktır.


Yazan Emekli Hakim Şemsettin ÇUHACI

149 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page